23 Ekim 2011

Fotofest'e gittim, gelicem 2011

Öncelikle bu başlığı kullanmak çoktandır içimde kalan bir şeydi, bunu açıklamak isterim.Genelde ev halkına, buzdolabı üzerine ya da komidinin üzerine böyle bir not yazardınız eskiden.(O zamanlar henüz cep telefonu icat olunup mertlik bozulmamıştı.Ya da şöyle demeli:İcat olunmuştu da bize gelmemişti.İsveçli bilim adamları ya da Nasa falan kullanıyordur herhalde...(konuyu dağıtmakta üzerime yoktur sayın dinleyen(hop!Kaybedenler Kulübü, çık aradan)))
"Balığa gittim, gelicem.Mangalı hazırla"(Bu filmin sonunda adam balıkçıdan aldığı balıklarla eve döner)
"Yan komşuya gittim, gelicem.Çorba yaptım ısıt, ye emi oğlum.Üzerine de tereyağ kavur, dök.Afiyet olsun. Annen"(Sanırsın evi terk etmiş)
Kimisi de aynaya yazar, rujla...Şimdi ben böylesine bir kere şahit oldum da, hiç de öyle "şuraya gittim, gelicem" tadında bir şey değildi.Yok yok...Kırmızı hayallere falan da dalmayın.Öyle her hangi bir nottu.Olayın benimle de hiç ilgisi yoktu.Bu rujla aynaya not yazma olayında merak ettiğim tek konu, aynayı kimin, ne ile temizlediğidir.Silen kişi notu yazan ise; silerken acaba, yazmadan önceki ruh halini düşünüp utandığı olmuş mudur?
                                                                           ***
(Baştan bir okudum da; Fotofest'e nasıl bağlarım?Başlığı değiştirip başka bir yazı diye yuttursam mı acaba?...Giderek kırmızı noktaya bağlanacak gibi...Evdeki aynaya rujla "fotofeste gittim gelicem" yazdım, hanımla kapıştık diye uydursam?)
                                                                           ***
Cuma'ya gittim, gelicem.-Robinson-(Dibe vurmak üzereyim)
Bu "cumaya gitme" notu, genelde esnaf arasında rastlanan bir şeydir.Bir de "10 dakkaya geliyorum" mesajı var ki, bekle bekle "10 dakka"lar bitmez...
Biz de dedik ki 15-23 Ekim 2011 tarihleri arasında bir festival düzenleyelim, esnaf "10 dakka"lığına sağa sola giderken  şöyle bir gözü gönlü açılsın, fotoğraf görsün(bağlantı kuruldu).

Yalnız şu ecnebiler çok kıskanç, portfolyosunu kapan soluğu Bursa'da aldı.Hadi madem öyle; Frederic Delangle, Zadoc Nava, Andrei Polikanov, Robert Stevens, Rena Effendi, Xenia Nikolskaya, Maggie Steber, Ken Light(nefesim kesildi sayarken), Carolyn Drake, Zadoc Nava, Randa Mirza, Ken Schles, Kai Wiedenhoefer, Kate Brooks, Ed Keating, Jonathan Lewis, Bruno Barbey, Claudius Schulze ve Hanna Rutishauser da gelsin.
Ama önce ustalarımız Ergun Çağatay ve Ozan Sağdıç'ı da görmek isteriz.Bunun yanında Alptekin Baloğlu, Serkan Taycan, Sezayi Erken, Cihan Pocan, Serdar Bayburtlu, Nejat Çiftçi, Kerem Çobanlı, Gökşin Varan, Ömer Yağlıdere, Oğuzcan Şehiraltı, Özcan Yurdalan, Kerem Çobanlı ve Cengiz Karlıova da mutlaka olsun.Onlar da "peki" dedi.(Ya'rabbim, kadroya bakın!)
Ömer Yağlıdere,Jason Eskenazi ve Zara Samiry-Fotofest Kitap Evi'nde Maket Kitap Yarışması Standında
Sonunda bu, bizi ve esnaf kitlemizi aşan ve "fotoğrafı Bursa'ya, Bursa'yı dünyaya tanıtacak" büyük bir projeye dönüştü.Her gün 13:00'den başlayıp, 22:00'ye kadar süren bir dizi söyleşi, seminer,  fotoğraf gösterileri, imza günleri yapıldı.Ustaların değerlendirebileceği, katılımcılara ait portfolya değerlendirmeleri düzenlendi.Michalengelo Antonioni'nin Blow-up, Buster Keaton'ın  Camera Man, Wim Wenders'ın Palermo Shooting filmleri izleyiciyle buluştu.
Ömer Yağlıdere-Koçerler Sergisi-Fotofest Kitap Evi
Kent konseyi, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa Ticaret Borsası, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası ve Bufsad'ın katkılarıyla hazırlanan festivalde, gönüllü toplantılarının hız kazandığı son haftalarla kaybettiğimiz Gökşin Sipahioğlu anısına anma töreni düzenlendi.Şef küratörlüğünü Merih Akoğul'un yaptığı festivalin yar ve yardımcı küratörleri Jason Eskenazi ve Laurence Cornet...
Ulusal ve Uluslararası iki fotoğraf yarışmasının düzenlendiği festivalde bir de maket kitap yarışması düzenlendi ki, 14 yarışmacının katıldığı yarışmanın sonunda ödül olarak, kazananının kitabı basılacak.Açılış, içinde benim de bulunduğum yürüyen sergi, mehter takımı(evet mehter takımı) ve fotoğrafçıların bulunduğu büyük, kalabalık bir yürüyüşle yapıldı.Boynumda bir fotoğraf asılı olduğundan, yürüyüş sırasında fotoğrafları Selim Çoruh çekti. 



15 Ekim cumartesi 17:00'da yapılan yürüyüş saatine kadar Bursa, büyük bir sergiye dönüştürüldü.Aşağıda göreceğiniz görüntüler, gönüllülerin can-ü baş ile çalıştığı sergi kurulumlarından.
Anlayacağınız üzere festivali baştan sona izleyip kayda alan bir de belgesel ekibimiz mevcut...
Aşağıdakiler de Kent Meydanı'ndaki karma sergilerde sergilenen fotoğraflarım, naçizane ;)


Ertesi gün eşimle birlikte, Kızılay ve Ulucami önündeki yönlendirme standlarında görevliydik.Sabah 9:30'da Pirinç Han'da yaptığımız lezzetli kahvaltının ardından saat 10:00'da stand bölgesine geldik.Heyhat!Yağmur inceden atıştırıyor, standların yerindeyse yeller esiyordu.Grup liderimizle görüşüp öğrendiğimize göre standlar Zafer Plaza'nın içine alınmış.Havanın soğuk olmasınıdan dolayı kapalı bir yerde olmak sevindiriciydi, fakat yönlendirme standının anlam olarak insanların görebileceği bir yerde olması gerekiyordu.YKM yetkilileriyle konuşup, standı YKM girişi önüne almaya karar verdik.Ne yazık ki, Zafer Plaza'daki görevliler standı dışarıya taşımamıza izin vermedi.Saat 10:00'dan 14:30'a kadar görev yerinde bekledik.Adapazarı'ndan gelen 3 kişilik bir fotoğrafsever grubu yönlendirmeyi başardık.Bunun dışında plaza içinde; Kiğılı, Adidas ve sinema katının yerini göstermekle geçirdik diğer zamanımızı.Fotofest yaka kartı ve tişörtlerimiz sayesinde açık şeker ve çikolataları %60 indirimle satın almayı ihmal etmedik, şans eseri :)


Zafer Plaza'dan çıktığımızda Ertuğrul meydanında 1-2 kişiye ihtiyaç olduğunu öğrendik grup liderimizden.İstikametimize doğru ilerlerken, sabah kahvaltı yapıp ziyaret edemediğimiz sergilerin bulunduğu Pirinç Han'dan geçmeye karar verdik.Gördük ki, dört bir yanı kafeteryalarla çevrili Pirinç Han esnafı el birliği ile, ortada duran piramit şeklindeki serginin yerini değiştirme çabasında.Yaka kartlarımızdandır sanıyorum, bizi görünce şöyle bir duraksadılar.Bir süre boynu bükük bakıştıktan sonra, beklenen soru geldi:
-Acaba bunu biraz şöyle çekebilir miyiz?Bizim önümüzü kapatıyor da...
(Kafelerin her birinden en az 10 metre uzaklıktaki serginin nasıl olup da önünü kapattığını tartışmamaya karar verdim.)
*Nasıl isterseniz çekin, ama burada duracak neticede...
Biraz yerinde oynatayım derken, diğer kafe işletmecisi de gelip:
-Ya Rıza, sabah Fethi geldi onu böyle aldı, şimdi sen böyle çekiyosun.
*Ama abi, böyle durursa benim önümü kapatıyo!
-Rıza, öyle çekersen de benim önüm kapancah?
Bir çözüme varamayıp, sergiyi yerinde bırakacaklarını anlayıp oradan uzaklaştık.(Daha sonra tekrar geldiğimizde Alptekin Baloğlu'nun Denizden Boğaziçi sergisi, Pirinç Han'da biraz gezip, eski yerine gelmişti:))Ertuğrul meydanına vardığımızda, herkes Bufsad Güven Aktaş salonuna gitmiş ve yardımcı olacak çok şey kalmamış gibiydi.Yalnızca, Robert Stevens'ın kaybolan eşi Alexa Grace'i, bir saat sonra eşinin seminerinin başlayacağı Güven Aktaş salonuna götürmemiz gerekiyordu.Alexa, alışveriş yapmaya çalışırken, çarşının içinde kaybolmuş.Kaybolmasına neden olan şey yün içlikler ve kalın oduncu yelekleri olmuş.Festival sonuna kadar bu yeleği üzerinden çıkartmadı.
O haliyle tam bir Amerikan yerlisi gibiydi :)Irgandı Köprüsü'nün altındaki salona giden yolda, tarihi çarşıların içinden geçerek ilerledik.Bir yabancı için inanılmaz bir deneyim olduğu kanısındayım.Böyle bir çarşı silsilesi, her yerde benzerine rastlanamayacak bir şeydir.


Kayhan'a gelip, alt sokağın bat pazarı olduğunu söylediğimde, tercihi buradan gitmek yönünde oldu Alexa'nın.Bir metal atölyesinin önünde uzunca bir süre durup fotoğraflarını çektik.Buralarda fazlaca vakit geçirmesini gerektiğini anlaması çok zamanını almadı Alexa'nın.Eski bir hamam inşaatı, iki tane davetiyeci dükkanı ve bir diş deposu(ki kendisi heykel ile uğraşıyormuş), Bufsad binasının üzerindeki kedili evin bahçesinden dışarı sarkan ve çoğumuzun önünden geçerken fark etmediği nar ağacı, Alexa'nın dikkatini çeken şeyler arasında...Kapalı olan yorgancının da ilgisini çekebileceğini düşünerek, hafta içi açık olduğunu ve mutlaka ziyaret etmesini tavsiye ettim.Irgandı  Köprüsü'ne geldiğimizde Dünyada bu köprüden 3 tane daha olduğunu söylediğimde, birinin Floransa'daki Arno nehri üzerinde olduğunu söyledi(Kültürli hanım, vesselam). 
                                                       ***
Fotofest çerçevesinde bütün kamu alanları, tarihi hanlar, çarşılar açık hava sergisine dönüştürüldü.Yakın tarihte trafiğe kapatılan ve nostaljik tramvay seferlerinin başladığı Cumhuriyet Caddesi direkleri, Bufsad'ın "Yüzler" sergisi ile donatıldı.Yerli, yabancı fotoğraf sanatçılarının kişisel sergilerinin yanı sıra, Bufsad ve Burfot'lu fotoğrafçıların fotoğraflarının da bulunduğu karma sergiler de açıldı.Bufsad'ın 25. yıl etkinlikleri kapsamında, üyesi bulunduğum makro fotoğraf atölyesi başkanımız Orhan Turhan'ın, "Yakın Plan Düşler" adlı kişisel sergisi ile, doğa atölyesinin fotoğraf sergisi, fotoğraf severler ile buluştu.
Orhan abinin tecrübesiyle, çiçeklerin ve sevimli haşerenin kalbine dokunan detayları, izleyenleri adeta büyüledi.
Birbirine 10 metre uzaklıkta olan iki sergi açılışına yetişmek ve trafiğe takılmamak için metroyu kullandık, fakat soğuktan sıcak ortama bir anda giren makinemin lensi buğulandığı için fotoğraf çekmeyi uzun süre beklemek zorunda kaldım.Aceleyle çekilmiş bir kare aşağıda.
Lens tamamen buğudan arındığında ise fazla geç kalmıştım.Salonun arkasında kalan kısım ve girişte Orhan abi misafirlerini uğurlarken...


Doğa atölyesinin, alışılmışın dışında bir çalışma yaparak, Gökhan Bulut'un desteğiyle hazırladıkları soyut doğa fotoğrafları da görülmeye değerdi.
Bunun dışında, bu seride bir de klasik müzik dinletisi vardı ki, salona ilk girdiğimde sütunların arasında kaldığından, canlı olduğunu anlayamamıştım.Çınar yapraklarıyla süslenmiş salonda hediye edilen çam fidanları ve hatıra kozalakları ile muhteşem bir atmosfer oluşturulmuştu. 


Fark edeceğiniz üzere, bu kadar etkinliğin baş döndürdüğü festivalden ve fotoğraf sanatçılarından etkileşimle, bende de bir siyah beyaz tarafa geçiş söz konusu...Güzel şeylerden çabuk etkilenme huyumdan nefret ediyorum!


Çok kapsamlı ve oldukça renkli geçen festivalin sonunda, bütün emeği geçenler için bir sertifika töreni düzenlenmesine rağmen, gripten yataklara düştüğüm için katılamadım.Merih Akoğul'un yanında sertifika ile fotoğraf çektirme fırsatını kaçırdığım için çok üzüldüğümü söyleyemeyeceğim, çünkü kendisinden ileri fotoğraf teknikleri kurunda bir çok kez ders aldım.(Bu fotoğraf güzel bir anı olabilirdi, evet, belki de kendimi kandırıyorum...)


Böyle bir festivalin içinde bulunduğum için çok mutlu olduğumu belirtmeye pek de gerek yok sanırım.Bu şey, adı her neyse, tamamen iyi bir işi başarmanın ve bitirmenin mutluluğuyla alakalı.Böyle büyük bir organizasyonun arkasında maddiyat dışında büyük bir tecrübe ve bilgi birikiminin olduğunu düşünüyorum.Büyük ve değerli sanatçı kadrosunu bir araya getirenler işte bu sayfadaki yürütme ve danışma kurulları...Şehrim ve içinde bulunduğum fotoğraf dünyası adına kendilerine teşekkürlerimi bir kez daha sunmak isterim.Fotoğrafın ya da herhangi bir sanatın, tutkunun, siyaset ve kurumlar üstü olabileceğini kanıtladılar bize.


Çıkar gözetmeden çalışan bu ekip ile, her sene daha iyi festivaller düzenleme fırsatımız olması dileklerimle:
Yaşasın Fotoğrafın Başkenti Bursa...
Ha bir de unutmadan:Karagöz bizimdir, bizim kalacak! ;)

0 yorum:

Yorum Gönder