Gelibolu Yarımadası Çanakkale Savaşı'nın en şiddetli yaşandığı yer olduğu için Gökçeada'ya giderken mutlaka gezilmesi gereken bir yer.Belki de günler geçirilmesi gereken Gelibolu Milli Parkı'nda, gün geceye döndüğünde, güzel bir yaz ayında, milli parkın o sessizliğinde, belki de Anzac Koyu'nda, çadırınızın içinde sabahı bulmak, eminim huzur verici olacaktır.Bu kez bir gruba bağlı olarak gittiğimiz ve bu grup bizden önce yola koyulduğu için buna zamanımız yok.Üstelik milli parkın sadece çok küçük bir kısmını, o da yolumuzun üzerinde olduğu için, gezebildik.Dedim ya...Buraları karış karış gezmek isteği evinizden uzakta olsanız da karşı koyulmaz bir hal alıyor Gelibolu'da.Yan yana uzanmış Ege'nin koynunda yatan, İzmir'li Halil oğlu Ali, İstanbul'lu Avram oğlu Salamon, Anastan oğlu Todori zaten sizi fazlasıyla evinizde hissettiriyor.Kabatepe'deki sıkıcı feribot kuyruğunda beklerken; Gökçeada'ya gitmemek, bu bayramı buradaki büyüklerinizle geçirmek ve elleri yerine orada olduklarını düşündüren mezar taşlarına baş koymak isteği, boğazınıza buruk bir düğüm olup oturuyor.Konuşamıyor, fotoğraf çekmek istemiyor, her şeyi çıplak gözle görüp hiç bir anı kaçırmadan kaydetmek istiyorsunuz.Bir dahaki sefere...deyip feribot kuyruğunda ilerleyip nihayet adaya doğru yola koyuluyoruz.
Gelibolu-Kabatepe Limanı
|
Gelibolu-Kabatepe Limanı |
Alternatif konaklama yeri, Yıldız Koyu'ndaki kamp alanı...Adanın kuzeyinde kaldığı için ve biz de merkezde olduğumuz için, bu kez öncü grup biz oluyoruz.Olası sivrisinek istilasına karşı tedbirsiz ilerleyip gecenin karanlığında Yıldız Koyu'na vardık.Yetkililerden tesis hakkında bilgi alıp pazarlık ettikten sonra (2 ay sonra yapılacak Mısır gezisindeki pazarlık içgüdüsünün temelleri demek ki burada atılmış :)) diğer gruba sivrisinekten arındırılmış bu bölge konusundaki direktiflerimizi verdik.Grubun geri kalanı da gelip çadırlar kurulduktan ve özlemli sohbetler yapıldıktan sonra kampa hakim olan sessizlik ta ki ertesi sabah bayram namazından dönüşümüzle bozuldu.Eğlenceli bir bayramlaşma ve belki de hayatımız en ilginç bayram sabahı...
Ege'ye kıyı eski bir Yunan adası sahilinde bir kampta, etrafında dostların da bulunduğu uzunca bir kahvaltı masası...
Çalan müzik,
hafif esen rüzgar,
sakin bir deniz...
Geri dönmem için pek az sebep var gibi...
Kaldığımız 3 gün boyunca anakara ile bağlantımızın olmayışından mıdır bilmem, sanki bu adanın dışında hayat hiç olmamış gibiydi.Adanın gezilecek bütün yerlerinin altını üstüne getirdiğimizi düşünüyorum.İlk gün denizin durgun, havanın güneşli olmasından istifade edip bol bol denize girdik.Çeşit çeşit balıklarla birlikte yüzdük ve bunu daha önce hiç yapmamıştım.Altınızdan sürekli farklı sürüler geçiyor.Su üzerinde durup şnorkel ile onları izlemek bile insana harika vakit geçirtiyor.
Fakat bazıları bizim kadar eğlenmiyordu ki merkezden aldıkları renk renk ojelerle tırnaklarını çılgınca boyamışlardı.Bana da sahne arkasını fotoğraflamak düştü tabi ki :)
Bu fotoğraf bazıları için kampın özeti gibi duruyor: |
Çok büyük bir Rum köyü olan Dereköy:Çoğu evi terk edilmiş olan bu köyde insanlar yavaş yavaş geri dönmeye ve zamanla yıkılan evlerini restore etmeye başlamış.İki tepenin birbirine bakan yamaçlarına kurulu Dereköy, adanın belki de en güzel yerleşkesi.
Daha önce dükkanı meydanda olan, Barba Hristo Tatlıları ile ünlü Zeytinliköy:
Hristo'nun dükkanı şimdilerde meydandan yukarı doğru giden arnavut kaldırımlı yolun solunda kalıyor.Şu an meydanda Madam'ın Dibek Kahvesi dükkanı, Panayot Usta'nın Tatlı ve Kahve dükkanı ile Orhan abinin Tatlı ve Kahve dükkanı bulunuyor.En ünlüsü Hristo...Fakat yoğun ilgiden bize bir türlü sıra gelmedi Hristo'nun yerinde, ya da gelen sırayı da başkaları kaptı.Üstüne üstlük küçücük dükkana haddinden fazla insan sığışmaya çalışınca sinirlenen ve müşterileri tersleyen Hristo sayesinde moraller bozuldu.Diğer dükkanlardaki sakızlı muhallebiyi denemeye karar verdim."Aksi ihtiyar" diye söylenerek dükkandan çıkışıma, daha sonra kendim de üzülsem de, bu kızgınlığın, bu adamın tatlısını meşhur yapan lezzeti tadamadan köyden ayrılışım olduğunu kendime itiraf etmem, geç olmadı.Meydandaki diğer dükkanların da lezzetleri fena sayılmazdı.Yine de Hristo'nun sakızlı muhallebisi ile kıyas yapamadım ya...Neyse :)
Şaraplarının tadına bakmadan geçilmeyecek Tepeköy.Barba Yorgo'nun tavernası ve ev yapımı şaraplarının satıldığı dükkandan, bir tane kırmızı alın derim ;)
Çıkışta da, tahta tabelada tebeşirle yazılmış şu şiiri okumak, bir durak düşündürüyor ve bu kültür sentezine bir anda giriveriyorsunuz.Çek bi uzo ;)
İki yabancı gibi ,
|
Karşılıklı iki kıyıda,
|
Aynı rakıyla dumanlı kafaları
|
Dillerinde aynı şarkı,
|
Dudaklarında aynı tebessüm,
|
Kim inanır ki düşman olduklarına?
-Barba Yorgo-
|
Muhteşem sahili ile Laz Koyu...
Son olarak Gizli Liman da görülmeye değer yerler arasında...
|
Gelibolu-Kabatepe Limanı |
Gelibolu-Kabatepe Limanı |
Benimki kaç santim öğrendim: http://bit.ly/i9jg9g seninki kaç santim?
0 yorum:
Yorum Gönder